Otomotiv Satış Sonrası Ürün ve Hizmetleri Derneği (OSS) Başkanı Ali Çete ile görüştük.
Ali Bey ile otomotiv satış sonrası ürün ve hizmetler derneği OSS’nin Genel Başkanı olarak satış sonrası sorunlarını konuşacağız. Öncelikle OSS’yi anlatır mısınız bize? Neler yapıyor? Kaç üyesi var?
Derneğimiz 1995 yılında İstanbul’da kurulmuş bir dernek. O günlerde çok az sektör paydaşının bir araya gelmiş olduğu dernek bugün gururla söyleyebiliriz ki 260 üyeyi geçmiş durumda. Bu üyelerin tamamı dağıtıcılar ve üreticiler olarak iki gruptan oluşmakta ve hem dağıtıcıların hem üreticilerin bir arada olduğu Türkiye’nin tek Derneği. Dolayısıyla ağırlıklı olarak dağıtıcıların rol aldığı bu dernekte bir şekilde yedek parça sektörünün penetrasyonu, sektörel faaliyetleri ve sorunlarını elbirliğiyle işlemeye çalışıyoruz.
Çok büyük bir alanı kapsıyor ve çok büyük bir iş aslında.
Kesinlikle. Araç deyince akla ilk otomotiv gelse de yedek parça dediğiniz gibi çok büyük bir alanı kapsıyor ve bugünkü sektörel büyüklüğün yaklaşık olarak 6,5 milyar Euro civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Peki biraz daha bahsederseniz; sektörde neler yapıyorsunuz, dernek olarak neler yapıyorsunuz? Çünkü satış sonrası dediğiniz gibi çok büyük bir alanı kapsıyor ve bu büyük alanda da 260 üyeniz var ki bu da bence çok yüksek bir rakam. Otomobil distribütörleri derneğinin üyelerinden çok daha fazlasısınız.
Kesinlikle. Biz elimizden geldiği kadar otomotiv yedek parçasının tanıtımını ülkemizde ve dünyamızda bir paydaşı olarak sağlamaya çalışıyoruz. Bağlı bulunduğumuz örgütler var, bunlardan bir tanesi uluslararası yedek parça dağıtım organizasyonu olan aftermarket cephesinde FIGIEFA. Bunun Türkiye’deki tek temsilcisiyiz dernek olarak. Hatta orada gururla söyleyebiliriz ki derneğimizin de genel sekreterliğini yapan Sayın Emirhan Silahtaroğlu Bey Brüksel merkezli FIGIEFA oluşumunun yönetim kurulu üyesi. Dolayısıyla sadece özellikle blok muafiyeti kanunundan sonra Türkiye’de değişen araç parkurunun gereksinimlerinin karşılanmasına değil aynı zamanda da dünyayla entegre olmuş bir şekilde şöyle bir konuyla ilgileniyor: Özellikle günümüzün en büyük konularının başında geliyor otonom araç-elektrikli araç ve aracın sahibi kim konuları. Aracın üreticisi midir aracın sahibi yoksa aracın sahibi midir? Bu henüz dünyada kavramı netleşmemiş bir konu ve biz de bu konunun kavramının netleşmesi ile ilgili FIGIEFA’da Brüksel’de gerekli lobi faaliyetlerini yürütüyoruz diyebiliriz. Bu vesileyle de aracın sahibi araç sahibidir, istediği yerde bakımını yaptırabilmeli ve -tabii ki TS 16949 sertifikasına sahip ürünleri kullanmak ve TS 12047 yetkili servislerinde yani yetkilendirilmiş özel servislerde yaptırmak kaydıyla- bu haklardan muaf tutulmamalı. Yani blok muafiyeti kanununun işletilmesini esas aldığımızı vurgulayabiliriz.
Siz geçenlerde bir anket yaptınız, o anket sonuçlarıyla ilgili bize biraz daha detaylı bilgi verir misiniz?
Tabii ki Ahmet Bey. Biliyorsunuz birinci çeyreği geride bıraktık, beklentiyle paralel bir anket sonucuyla karşılaştık ama tabii ki beklediğimiz bir sonuç değildi. Özellikle orta vadeli program hepimizin bildiği üzere değişti, enflasyonist dönemle mücadelenin yapısının değişmesiyle beraber sektörümüzde de iklimler değişti, bu da anket sonuçlarına da yansımış durumda. Her ne ne kadar orta vadeli ekonomik programı benimsiyor ve doğru buluyor olsak da maalesef ki bunun bazı yıkıcı etkileri var. Birinci çeyrek anketlerini 2023’le kıyasladığımızda %1.43 civarında Dolar bazında sektör paydaşlarımızın cirosunun arttığını vurgulayabiliriz. Tabii ki artış artıştır ama 1.43 yeterli bir artış değil. Özellikle bizi burada kaygıya düşüren -tabii ki her zamanbüyük yükselişler ve büyük artışlar olmayacaktır, durağan zamanlar da olacaktır ama- anket sonuçlarına göre dernek üyelerimizin % 73’ü yani neredeyse her dört kişiden üçü yatırım yapmayı planlamıyor. Peki bu ne anlama geliyor bizim için? Biz bir yedek parça dağıtım organizasyonuyuz. Bizim en büyük yatırımımız stok, biz ihtiyacı önceden planlıyoruz. Dolayısıyla bir son tüketici aracını bakıma götürdüğünde o an o parçanın hazır olması gerekiyor ki liftte o araç tamir edilebilsin. Eğer o araca takılacak parça yoksa bakım aralıklarında gecikmeler meydana gelir, bakım aralıklarında olacak gecikmeler beraberinde maalesef ki trafik kazalarının artmasına sebebiyet verir. Bu bağlamda biraz önce vurguladığım gibi ilk çeyrekte dernek üyelerimizin %73’ü yani her dört kişiden üçü ikinci çeyrekte yatırım yapmayı planlamıyor. Ama bir taraftan umudunu kırmıyor dernek üyeleri, bunu anket sonuçları da doğruluyor. 4.50 civarında dernek üyelerimiz ikinci çeyreğin birinci çeyreğe göre dolar bazında artış göstereceği kanaatinde. Biliyorsunuz bizde baharın gelmesi mobilitenin müjdeleyicisidir. İnsanlar tatil, turizm temelli ticari dolaşımlarını artırırlar. Bu dolaşım daağırlıklı olarak kara taşıtlarıyla gerçekleştiği için beraberinde mobilitenin artması otomotiv yedek parça sektörününberaberinde artmasına olanak tanır. Bu bağlamda dasizin ANLAŞILMADIözellikle şunu vurgulamak isteriz: Biliyorsunuz sekiz günlük dini bayramımızda yaklaşık 4998 trafik kazası gerçekleşti ve maalesef 66 insanımız can kaybına uğradı. Bunların tabii ki %100’ü son kullanıcının bireysel hatası değildir, mutlak surette bakımı geciktirilmiş araçların oluşturduğu fren mesafesinin uzaması veyahut dahesaplanmamış unsurların da trafik kazalarına sebebiyet vermesi konusunda tahmin yürütüyoruz. Dolayısıyla son tüketicinin de can güvenliği için bakım aralıklarını uzatmamalarını istirham ediyoruz. Bu konudaki bizim görüşümüz ve mottomuz da şu: Biz bir tüketim mamulü değiliz, biz bir güvenlik mamulüyüz. Bir insan belki ikinci ceketini almaktan imtina edebilir veya daha düşük bir marka alabilir ama aracının bakım mesafesini ve bakım kilometresini uzattığı zaman can güvenliğini tehlikeye atıyor. O aracın içerisinde çocuğu da olabilir eşi de olabilir. Her anlamda büyük sıkıntılara sebebiyet verecek durumlara maruz kalabilir olduğunu hatırlatmayı yeri gelmişken sizin vasıtanızla vurgulayabiliriz.
Peki oradan sahteciliğe gelsek. Çünkü bütün konu dönüyor dolaşıyor ekonomiye geliyor. Bir servise gidiyorsunuz, diyor ki: “Bu orijinal parça 100 lira, bu da bunun muadili 35 lira”. Tüketici burada bir seçim yapmak zorunda kisizin de söylediğiniz gibi o seçim aslında ailesinin ve kendisinin hayatıyla ilgili bir seçim. Ama genelde ya da ağırlıklı olarak diyeyim, ucuz olan tercih ediliyor ne yazık ki. Burada bu sahtecilikle nasıl mücadele ediyorsunuz? Bu konudaki görüşleriniz neler? En son Delphi’de yaptığım röportajda sahtecilikte Çin’den sonra Türkiye’nin dünya ikincisi olduğunu öğrendim. Sizin biraz daha işin içindesiniz, bu konuyu anlatabilir misiniz?
Tabi bu bizim konuşmaktan haz duyduğumuz bir konu değil ama mecburen bu konuyu tabii ki irdelememiz lazım. Siz aslında konuyu özetlediniz, ekonomik konjonktür insanları bir tık alt kaliteye yönlendiriyor. Ama biraz önce de vurguladığım gibi yedek parça bir alt kaliteye inmesi gereken bir yapı değil tamamen bir güvenlik mamulü. Her ucuz olan ürün kalitesiz demek değil ama bir ürün hangi sektörde olursa olsun -bu tekstil için de geçerli gıda için de geçerli olduğu gibi otomotiv yedek parça için de geçerli- her emtianın bir gerçek fiyatı vardır ve gerçek fiyatının altında olan her şeyin daha ucuz olmasının bir gerekçesi vardır. Dolayısıyla olması gereken bedelden daha ucuz olan yani sahte diye adlandırdığımız ürünlerden son tüketicinin şiddetle uzak durmasını tavsiye ediyoruz. Çünkü tekrar söylüyorum bu bir güvenlik ekipmanı. Belki çok meşhur bir marka çantanın sahtesini kullanmanın kimseye bir zararı olmayabilir, sadece marka sahibine zararı vardır ama yedek parçanın zararı topluma var. Sadece o aracı kullanan değilAllah etmesin karşı taraftaki bir araca da hasar verecek durumlar oluşturabilir. Bizim bununla ilgili bir ihbar hattımız var Ahmet Bey, WhatsApp hattı
Nasıl çalışıyor?
Biz tamamen olayın dışındayız. Hukuk büromuz var, hukuk büromuz son tüketiciyle eşgüdümlü olarak çalışıyor. Sonuç itibarıyla sektör paydaşlarıyla beraber hareket ettiğimiz için bizler etkileşim altında kalmamak adına -sonuç itibarıyla bu ihbarlar tanıdığımız birileri olabilir, benim firmam bile olabilir- ve etkili olmamak adına tamamen kapalı devre bir sistemle yönetiyoruz. Hukuk büromuz son tüketiciden gelenikazları, sektörün oyuncularından gelen ihbar hattına yapılan ihbarları dikkate alarak ve bizlerden de gizleyerek emniyet güçleriyle beraber ortaklaşa bir dizi faaliyetler yürütüyorlar. Üzülerek söyleyebilirim ki bir taraftan seviniyorum engel olduğumuz için, çünkü OSS bu konudaki en aktif mecra. Bundan iki ay önce İstanbul’da 50 milyon TL değerinde çok büyük bir baskın gerçekleştirdik emniyet güçlerimizin desteğiyle. Yaklaşık dört tıra yakın filtre ürünlerinin el konulmasına sebebiyet verdik. Dolayısıyla bir filtrenin kötü kalitede olması belki aracın kaza yapmasına sebebiyet veremez ama yakıt tüketimini artırmak bir tarafa diğer taraftan da motorun ömrünü kısaltacak. Bugün bir motor bakımı 200-300.000 TL seviyesinde, çok düşük bir filtre maliyetinden kaçınmak ve sahteye yönelmek çok daha büyük maliyetleri beraberinde doğurabilir özellikle filtre tarzı ürünlerde.
Diyelim ki ben gittim bir satıcıya ve bana “sahtesi de var” dedi. Onun mu bildirmesi gerekiyor? Son tüketiciyle mi çalışıyorsunuz orada?
Burada herkesten ihbar gelebiliyor yani bizim sahteyle iştirak halinde olan firmaların çalışanlarından bile ihbar aldığımızı hukuk bürosundan işitiyorum. Dolayısıyla sahteyle iştigalin yansımasını gören aynı firmanın çalışanı olabilir, eski çalışanı olabilir veyahut da oradan ürün satın almış sektörün bir oyuncusu olabilir veyahut da son tüketici olabilir. Bizim için kaç tane olduğu önemli değil, önemli olan sahte ile iştigali olan kişilerin tespit edilmesi ve buraya gerekli baskınların düzenlenmesi.
Çok geliyor mu ihbar?
İnanılmaz çok geliyor. Hukuk büromuz burada çok seçici. Gelen ihbarları dikkate alıyor, o firmalardan ürün tedariği sağlıyor noterin huzurunda, gerçekleşen bu sahte alımlarda alınan numuneler ihbarı doğruluyorsa daha sonra emniyet teşkilatlarıyla beraber baskınlar gerçekleşiyor.
Peki mesela diyelim ki ben ihbar edeceğim ama acaba diyorum ihbar ettiğim kişi hani benim olduğumu öğrenir mi?
Ben bile bilmiyorum dernek başkanı olarak. Kesinlikle kimsenin hiçbirendişesi olmasın.
Diyelim ki X bir yerde bana fren balatasını satmaya çalıştılar diyorum ama benim adım sanım hiçbir şekilde çıkmıyor.
Kesinlikle.
Çünkü “sonra başıma bela alırım” endişesi vardır ya.
Bu yola çıkmış kötü niyetli insanlar zatenhukuku bir defa çiğnediği için hukuksuz bir düzende çalışan bir yapıları var. Dolayısıyla son tüketiciyi korumak zaten KVKK kapsamında bizlerin bir numaralı mesuliyeti. Biraz önce de vurguladığım gibi dernek yönetim kurulu başkanı olarak ben ve yönetim kurulu üyelerim dahi anca baskın düzenlendikten sonra haberdar oluyoruz. Dolayısıyla bırakın bu ihbarı gerçekleştiren kişiyi, derneğin yönetim kurulu veya dernek üyeleri bile baskın gerçekleşene kadar nereden ihbar gelmiş, hangi ürüne ihbar gelmiş ve kim ihbar etmiş bilgileri kesinlikle sır olarak kalıyor. Bu konuda netiz.
Peki Türkiye’de şu bölgede daha fazla sahte şey satılıyor gibi bilgi ya da istatistik var mı?
Öyle bir istatistik yok ama genele yayılmış bir yapı olduğunu maalesef söyleyebiliriz.Bu da tüketicinin
biraz daha ucuza yöneliminin etkileşimiyle oluyor. Biraz önce siz vurguladınız Çin’den sonra ikinci sıradayız diye. Bugün Avrupa’ya gittiğimiz zaman oradaki sektör paydaşlarımızla yaptığımız sohbetlerde böyle bir gündem yok. Çünkü bu bugünün konusu değil yani bunu siyasi olarak nitelendirmemek gerekiyor, bu yıllardır böyle. Son 20 yılın, 30 yılın değil belki 50 yılın konusu. Maalesef ki buradaki yasaların koruyuculuğu yetersiz. Tabii ki yasalar bizim yanımızda, karşımızda değil ama Avrupa’daki yasaların bu konuda daha sert olması bu işe iştigal olacak firmaların bu işten korkması ve uzak durmasına sebebiyet veriyor. Türkiye’de birkaç kez maalesefhangi sektör olursa olsun sahteyle iştigal olan firmaların yakalanması sonucu hapis cezaları ortaya çıktığı için, sadece para cezası olduğu için ve bu firmalar sahte üründen orijinalinden çok daha büyük karlar elde ettiği için o para cezasını zaten maliyet fiyatının üzerine absorbe ediyor. Dolayısıyla oradan gelecek ceza caydırıcı değil ama ikinci seferinden sonra hapis cezasına çarptırılabiliyor. Bunun da yolunu bulmuşlar, eğer yakalanmışsa firmasını bir tanıdığının üzerine devredip veya yeniden bir firma kurup yasanın boşluklarını yakalamış durumdalar. Yasalar bizim yanımızda ama daha fazla caydırıcı yenilikler barındırması gerekiyor.
Sizin bu konudaki beklentileriniz neler caydırıcı derken?
Hapis cezası, maddi cezaların daha da ağırlaştırılması ve özellikle eğer tespit edildiyse ilk seferinde direkt hapis cezasının özellikle uygulanması lazım .
Peki bu sahteciliğe bu anketten geldik, var mı anketle ilgili olarak söylemek isteyeceğiniz şeyler?
Oradaki en büyük olay tüketicinin lehine olan bir durum var, fiyatlarda bir stabilizasyon var. Özellikle dövizdeki durağan durumfiyatların son ANLAŞILMADI pozitif olarak gerçekleştiğini vurgulayabiliriz. Bundan bir yıl önceki bütün röportajlarımızda gündemimiz fiyatlardaki astronomik artışın son tüketiciye yansımasıydı, artık bu bizim bir gündemimiz değil tam tersi bu bizim bir dezavantajımız durumuna dönüştü. Çünkübizim bütün maliyet muhasebemiz sektör paydaşları olarak TL bazlı; kira giderleri TL bazlı artıyor, personel giderleri TL bazlı artıyor, finans giderleri TL bazlı artıyor. Kaldı ki bugünkü gelinen konjonktür de çok ağır. Dolayısıyla bunların hepsi TL bazlı artarken ürün fiyatlarının yani depodaki stoklanan ürünün aynı seviyede kalıyor olması sektör paydaşlarının absorbe etmekte sıkıntı yaşamasına sebebiyet veriyor. Ben 45 yıllık biryapının içerisinde, doğduğumdan beri sektörde olan bir insanım. Birçok kriz gördüm, çocuk yaşta bile krizlerin içerisinde benden bir önceki nesilin motor davranış biçimlerini gözleme fırsatım oldu. O zamanlarda daha büyük enflasyonlar vardı, banka kredileri aylık % 122’ydi ama ürünlere ayda %20 zam geliyordu Dolayısıyla atmosferik yaşamyaşama koşullarını elverişli kılıyordu. Şu anda ürün fiyatları stabil. İşletme giderleri, artan finans giderleri ve işçilik giderleriyle beraber ciddi anlamda artmış durumda ve sektör paydaşları bu bağlamda biraz önce vurguladığımız gibi yatırım yapmaktan imtina ediyor. Özellikle üretim cephesi bunu da doğruluyor. Geçen sene % 83 civarında olan üreticilerin kapasite kullanım oranları şu anda %77 seviyesine gerilemiş durumda. Dolayısıyla sadece yurt içinde değil ihracatta da bir daralma olduğunu buradan gözlemleyebiliriz.
Olumsuz bir tablo var diyorsunuz.
Olumsuz bir tablo var ama olumsuz değiliz. 4.13 civarında üyelerimiz ikinci çeyrekte Dolar bazındaciroların artacağını öngörüyor. Dolayısıyla zor bir çeyreği geride bıraktık, mobilenin artmasının beklentisiyle beraber ik çeyrekten ümitliyiz.
Konuşmamızın başında çatı örgütünüz FIGIEFA’dan söz ettiniz. Şimdi mayısta bir genel kurul var,onunla ilgili olarak biraz daha bilgi verir misiniz?
Bu bizim için bir gurur. FIGIEFA’nın 41 üyesi mayıs ayında sizin de vurguladığınız üzere Türkiye’de olacak.
Bütün Avrupa ülkeleri mi?
Bütün Avrupa ülkeleri. Biraz önce vurguladık, 6,5 milyar Euro Türkiye’nin yedek parça pazar büyüklüğü var. Bunun içerisinde ağır vasıtası da dahil bineği de dahil traktörü de motosikleti de orijinali de yan sanayisi de dahil. Bundan çok daha büyük ciro penetrasyonuna sahip firmalar FIGIEFA’nın üyeleri. Dolayısıyla 8 milyar Euro tek başına tek bir cirosu olan firma var, Amerikan merkezli ve Avrupa’da yatırımları bulunan bir firma -firma ismi vermeyeyim-. Dolayısıyla bu firmaların tamamına Türkiye’de bizim ev sahipliğini yapıyor olmamız çok kıymetli. Çünkü biraz önce vurguladığımız gibi Belçika merkezli olan bu FIGIEFA federasyonunun bütün toplantıları Brüksel’de gerçekleşiyor. Ve dünya tarihinde ilk defa Brüksel dışında Türkiye’de bu toplantı gerçekleşecek. Türkiye’de gerçekleşecek bu toplantının şöyle de bir anlamı var: seçimli bir genel kurul olacak. Vurgulamıştım, tekrar vurgulamaktan gurur duyuyorum ki Emirhan Silahtaroğlu genel sekreterimiz ve aynı zamanda FIGIEFA’da da bir sandalye sahibi. Dolayısıyla orada alınan tüm kararların da aslında OSS olarak biz bir parçasıyız, bu da bizim bir gurur kaynağımız. Öyle bir zamana denk getirdik ki Ahmet Bey biz Türkler biliyorsunuz bir taşla birkaç kuş devirmeyi severiz. Tam zamanlamayı Türkiye’deki Automechanika fuarıyla eşgüdümlü bir zamana denk getirdik ve fuardan iki gün önce gelip burada genel kurullarını yaptıktan sonra Türkiye’deki fuarı beraber ziyaret etme fırsatları olacak.
Biliyorsunuz Automechanika fuarı dünyanın en prestijli fuarı. Biz Türkiye olarak dördüncü sıradaydık, birinci sırada Almanya, ikinci sırada Çin, üçüncü sırada Dubai, dördüncü sırada Türkiye fuarı yer alıyordu.