Geçen hafta başından başlayan ve neredeyse 1 haftaya yayınlan Dacia Jogger modelinin lansmanına yaklaşık 100’e yakın otomotiv gazetecisi, youtuber ve influancer katıldı. Pazartesi gününden itibaren, benim de içinde bulunduğum ilk grup paylaşımlarda bulunmaya başlayınca sektör de kaynamaya başladı. Öncelikle belirtmeliyim ki, Jogger’den çok lansman gündeme geldi. Lansman konuşuldu, tartışıldı ve dedikodusu yapıldı. Hani birçoğuna sorsanız “hangi modelin lansmanıydı” diye belki de bilemeyeceklerdi. Neyse ben kendi gözlemlerimi ve düşüncelerimi aktarayım.
25 yılı aşkın bir süredir otomotiv lansmanlarını takip eden biri olarak otomotiv gazetecilerini artık şaşırtmanın ne kadar zor olduğunu yakından bilirim. Bu konular konuşulurken “”bana danışıp da “ne yapalım önerin ne” diye sorduklarında yıllardır aynı şeyi söylerim. “Otomotiv gazetecilerini dünya üzerinde yapacağınız bir lansman ile artık şaşırtamazsınız, Ay’a götürürseniz belki” derdim. Diğer arkadaşları bilemem ama benim için de gerçek budur. Zaten bir süredir de ezberlenmiş lansmanlara gittik durduk. Antalya, Hatay, Alaçatı, Çeşme, Bodrum (buna Kıbrıs da eklendi pandemi sonrası) ağırlıklı seçilen lokasyonlardı. İşte Dacia’nın Jogger modeli için seçilen Iğdır-Kars güzergahı baştan şaşırtmıştı zaten. Hele Iğdır’da ne yapacağımız sır gibi saklanıp da son saniyeye kadar tek bir ipucunun verilmemesi de lansmanın farklılığına gizem katmıştı. Iğdır Tuzluca Tuz Terapi Merkezi adını benim gibi hemen hemen herkes ilk defa duymuştu. Tabi asıl sürpriz Tuzluca Tuz Mağarası’na girince başlıyordu. Koskoca mağara alınan özel izinlerle, yapılan sıkı denetimlerle Tuzluca Dacia Jogger Lansman Mağarası haline getirilmişti. Işıklandırmalar, animasyonlar, yapay zekanın zekice esprileri, tuz mağarasında yapılan basın toplantısı ve ardından da, o soğuk ve nemli atmosferde “Kayıp Yemekler” konseptiyle önümüze gelen sıcak sıcak yöresel yemekler detaycılığın geldiği son nokta diye düşünmekten kendimizi alamadık. Ki meğer detaycılığın daha başındaymışız. Yani gördüklerimiz göreceklerimizin teminatıymış. Mağaranın içinden, kişiselleştirilerek isimlerimize ayrılan araçlara binip, Iğdır yollarındaki rotamıza başladığımızda gördüğümüz atmosfer inanılmazdı. Rotaya başladığımız gidiş-geliş yol, belki de uzun zamandır hiç yaşamadığımız bir sürüş atmosterinin ilk ayağını oluşturuyordu. Ardından üç etaplık; Kovboy filmlerindeki çoğrafyayı anımsatan Gökkuşağı Tepeleri, büyüleyici havasıyla Aras Nehri kıyıları ve Tarihi Ani Harabeleri’ni de kapsayan, yolculukta her şey Jogger’a özel hazırlanırken, maceraya çağıran bisiklet, kayak takımları ve port bagaj gibi aksesuarlar tipik bir film platosu görkemimdeydi. Her her ayrıntıda “Yok artık” diyerek etkilenme dozu daha da artıyordu. Iğdır-Kars güzergahındaki bu rota Kars’ın büyüleyici atmosferiyle birleşince belki de uzun yıllar unutamayacağımız bir lansman kalacak hafızalarımızda. Evet “Bizi şaşırtsa şaşırtsa Ay’daki lansnman şaşırtır” diyen ben Iğdır’a da tav olmuştum. Gökkuşağı tepesindeki görüntünün Ay’dan farklı sadece oksijenin olmasıydı diyebilirim.
Tabi şu da bir gerçek, otomotiv lansmanlarında emeği geçen hemen hemen her yetkili “farklı bir şeyler” yapmak, bizleri kusursuz ağırlamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Kimi “yapalım da bitsin gitsin” diyor kimi de kılıkırk yarıyor. Bu aşamada kıyaslamak da, eleştirmek de etik değil bence. Bu gösterilen özenle ilgili bir durum.
Bizleri Dacia’nın bu lansmanında şaşırtan şeyler aslında, kişisel özellikleri ön plana çıkartarak, yapılmayanı yapmak ve detaylara boğmak diye özetleyebilirim. Kısaca adına özen de diyebiliz. İşin bu boyutu böyleyken, bu lansmana hazırlık sürecinde 4-5 buna benzer projeyi çöpe attığını söyleyen Dacia pazarlama ve kurumsal iletişiminin bence “yapalım da bitsin gitsin” diyen sektörün diğer bazı yöneticilerine “askıda lansman” dönemini başlatması hayır ve sosyal sorumluluk açısından önem taşıyor. Önerimi dikkate alırlar diye umuyorum. Neyse bu soğuk esprim bir yana; Marka, Ajans ve etkinlik alanında her detay için emeği geçen herkesi en samimi duygularımla kutluyorum.